Doğu Akdeniz Üniversitesinin yetiştirdiği bir akademisyen ve ‘DAÜ İçin Toparlanıyoruz İnisiyatifi’nin gönüllü sözcüsü olarak bu satırları yazıyorum;
Öncelikle üniversite kelimesinin anlamından bahsetmek isterim. Üniversite Türk Dil Kurumu sözlüğünde: “Bilimsel özerkliğe ve kamu tüzel kişiliğine sahip, yüksek düzeyde eğitim, öğretim, bilimsel araştırma ve yayın yapan fakülte, yüksekokul vb. kuruluş ve birimlerden oluşan öğretim kurumu.” olarak tanımlanır. Görüldüğü gibi Türk Dil Kurumu, üniversite tanımının ilk kelimelerinde ‘özerklik’ vurgusu yapıyor. Özerklik kavramına baktığımızda “Bir topluluğun, bir kuruluşun ayrı bir yasaya bağlı olarak kendi kendini yönetme hakkı, muhtariyet, otonom, otonomluk.” anlamlarıyla karşılaşıyoruz. Üniversite için özerkliğin önemi düşünüldüğünde üniversitenin evreninden bahsetmek gerekir. Bu iki boyutludur. Birincisi ‘insan’ boyutu, ikincisi ‘düşünce’ boyutudur. Üniversite evreninin insan boyutuna Doğu Akdeniz Üniversitesi üzerinden baktığımızda, üniversitenin bugün 19 bine ulaşan öğrencisini, yüzlerce işçisini, memurunu ve akademisyenini görürüz.Bir de görünmeyen insan toplulukları vardır. Bunlar, 40 biniaşkın mezunları ve üniversite çevresinde bulunan esnaftır. Ben üniversitenin insan boyutunda ‘mezunlar’ bölümüne dâhilim. Bu anlamda size üniversitenin yaşadığı son günlerdeki kaos ortamını mezunlar penceresinden izlenimlerini aktarabilirim. Doğu Akdeniz Üniversitesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Yüksek Lisansöğrencisi olarak 2008’de mezun oldum. Mezun olduğum dönemde bizler akademik kariyer düşüncesiyle meşakkatli bir sürece adım atacaktık. Üniversitedeki batık, üniversitenin satılacağı ve bu doğrultuda isminin değişeceği söylentileri içinde kendimizi yurt dışında nasıl ifade edeceğimizi düşünmeye başladık. Doktora için yaptığım girişimlerde: “Doğu Akdeniz Üniversitesi mezunu musun? Üniversiteniz batıyormuş, doğru mu?” söylemleriyle karşılaştım. Bense elimde diploma ile “hayır, üniversitemiz kötü bir süreç içinde, ancak yakında toparlanacaktır” diyebildim. Karşımdaki insanın elimdeki diplomaya bakarak “tabii, tabii” dediğinde bu sözlere inanmayan gözleri gördüm. Ben o noktada diplomamda yazan başarımı dile getirmek yerine diplomanın üzerinde yazan Doğu Akdeniz Üniversitesi isminin başarısını savunur oldum. İşte bu noktada o günden bugüne ne değiştiğinden bahsetmek gerekir. O günden bugüne zihniyet değişti.Üniversitedeki idare boşluğu Abdullah Hoca ve ekibinin azim ve kararlı çalışmalarıyla doldurduğunda bu isimler üniversitedeki başarının cisimlenmiş görünümüne dönüştüler. Senatoya bakıldığında seçilmiş üyelerden oluştuğu ve iradeli bir duruşu görülmeye başlandı. 2009’dan bu yana üniversitedeki öğrenci sayısı neredeyse ikiye katladı. Laboratuvar, engelsiz sınıf vb. gibi pek çok iyi olanaklara sahip bilimsel bir ortamda öğrencilerin gözlerinde gelecek kaygısı artık görünmüyor, çünkü üniversite kendisinde bulunan özgüven duygusunu her an öğrencilerine yansıtıyor. Zaten bu noktada üniversite evreninin düşünce boyutu devreye giriyor. Üniversitede oluşacak herhangi hatalı bir adım üniversite insanını etkiliyor. Sonrasında bu etki öğrencilerdeki başarıyı ve öğretim kadrosundaki bilimsel çalışmaların gerilemesine neden oluyor. Bilimsel açıdan gerileyen üniversitedeki kaçınılmaz son ise üniversitenin çağını takip edememesine dönüşmesidir. Üniversiteler de ülkenin beyni olduğuna göre geride kalmış bir beyin, ülkenin gelecekle ilgili öngörülerini yerine getiremeyecektir. Görüldüğü gibi üniversite evrenini birçok boyutla ele almak gerektiği ortaya çıkar. Hele ki Kuzey Kıbrıs’ın uluslararası jeopolitik konumu göz önünde alındığında bugünlerdeki barış sürecinde siyasiler dik duruşa sahip yapılarını daha da güçlendirmek durumundadır. Bu noktada kaos ortamında oluşan iki yol ayrımına değinelim. Birincisi DAÜ öğrencilerinin, memurlarının, işçilerinin ve akademisyenlerinin rektör olarak seçtiği, senatosunun da VYK’ya önerdiği Prof. Dr. Abdullah Öztoprak ve ekibinin; ikincisi rektörlük seçiminde usul eksikliği bulan siyasilerin izlediği yol. Bu iki yol ayrımını artıları ve eksileriyle inceleyelim. İlk olarak siyasilerin üniversite yönetimde yaptırım isteklerinin olması yukarıda bahsettiğim üniversite tanımının özerklik vurgusuna uymamaktadır. Siyasilerin bu söylemlerini iyi niyetli olduğunu varsayarsak, rektörlük seçiminin tamamlandığı şu aşamada üniversitedeki akademik dönem başlangıcında, başka bir ifadeyle seçimden 2 ay sonra suskunluğunu bozup seçimde usul eksikliği gibi ifadeyle bir kaos ortamına sokulması bu iyi niyetin etraflıca düşünülmediğini ya da gerçekten bunda iyi niyet olmadığını göstermektedir. KKTC Meclis ve eski Başbakan Sibel Siber’in DAÜ’nün 2013-2014 Akademik yılının açılış töreninde siyasilere verdiği mesajda üniversitenin bağımsızlığına dokunmamalarını istemişti ve “Siyasi iktidarın kontrolünde ve demokratik yönetimden uzak bir anlayışla yönetilen üniversiteler güçlenemez. Bir devlet üniversitesi olan DAÜ’de siyasi iktidarlardan bağımsız, özerk, demokratik, çağdaş ve bilimsel bir yapıyla daha da güçlenecektir.”söylemiyle Abdullah Öztoprak ve ekibinin bugünkü savunularına tercüman olmuştu. Siyasilerin üniversiteye katkısı ancak Sibel Siber’in söylemlerinin arkasında durarak savunuları artıya ve iyi niyete dönüşecektir. Şu anki hükümetin izlediği tavır büyük bir eksidir ki bu durum Doğu Akdeniz Üniversitesini daha da büyük bir kaosa sürükleyecek ve beraberinde 40 bini aşkın mezununu, 19 bin öğrencisini ve yüzlerce çalışanını, Magosa esnafınıve özellikle ülke ekonomisini olumsuz etkileyecek. Böylece Kuzey Kıbrıs’ın uluslararası platformda duruşunu zedeleyecektir. İkinci olarak yukarıda söylediğim gibi başarının cisimlenmiş ismi olan Abdullah Öztoprak ve ekibinin üniversite öğrencilerinden, işçilerinden, memurlarından ve akademisyenlerinden yaklaşık % 80 onay aldığını görmekteyim. Hükümet tarafından da bu çoğunluk iradesinin işaret ettiği başarı temsilcilerinin desteklenmesi durumunda önceki başarı tecrübelerinin geleceğe taşınması gerçekleşecektir. Siyasilerin kurmak istediği bir başka yönetim aracılığıyla “acaba başarılı olurlar mı?” sorularıyla bilinmeyene yol alınmayacaktır. Eğer hükümetin önerileri gerçekleşirse Doğu Akdeniz Üniversitesi, üniversite tanımındaki ‘özerk’ vurgusuna uymayan bir yapıya bürünecektir. Başarı temellerinin atılmış olduğu bugünlerde böyle bir söylemle yola çıkmak çok büyük risk içermektedir ve bir kumardır. Uluslararası platformlarda Kuzey Kıbrıs denildiğinde ilk akla gelen Doğu Akdeniz Üniversitesinin, böyle bilinmeyene adım attırılmaya çalışılması büyük bir hata olur. Bu iki yol ayrımının artılarını-eksilerini üniversite öğrencileri, mezunları, çalışanları ve Magosa esnafı değerlendirmiş; bunun sonucunda Abdullah Öztoprak ve ekibine ‘destekliyoruz’ çağrılarında bulunmuşlardır. Benim son sözüm Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti siyasilerinin bu çağrılara kulak vermesidir. Doğu Akdeniz Üniversitesi mezunu olarak Sayın Serdar Denktaş’a ve hükümetimize bir de buradan çağrıda bulunuyorum: “bugünlerde sahiplenme duygusuyla sık sık dile getirdiğimiz ‘bizim’ ifadesinde olduğu gibi ülke çıkarlarını ön plana alarak, Doğu Akdeniz Üniversitesinde oluşan başarı temsilcilerini (Prof. Dr. Abdullah Öztoprak ve ekibini) hep birlikte destekleyerek geleceğe beraber adımlar atalım.”
‘DAÜ İçin Toparlanıyoruz İnisiyatifi’ sözcüsü Öğretim Görevlisi Ayşe Dalyan